NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
إِسْحَقُ
بْنُ
جِبْرَائِيلَ
الْبَغْدَادِيُّ
أَخْبَرَنَا
يَزِيدُ
أَخْبَرَنَا
مُوسَى بْنُ
مُسْلِمِ
بْنِ
رُومَانَ
عَنْ أَبِي الزُّبَيْرِ
عَنْ جَابِرِ
بْنِ عَبْدِ
اللَّهِ
أَنَّ
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ مَنْ
أَعْطَى فِي
صَدَاقِ
امْرَأَةٍ مِلْءَ
كَفَّيْهِ
سَوِيقًا
أَوْ تَمْرًا
فَقَدْ
اسْتَحَلَّ
َالَ
أَبُو دَاوُد
رَوَاهُ
عَبْدُ
الرَّحْمَنِ
بْنُ
مَهْدِيٍّ
عَنْ صَالِحِ
بْنِ رُومَانَ
عَنْ أَبِي
الزُّبَيْرِ
عَنْ جَابِرٍ
مَوْقُوفًا
وَرَوَاهُ
أَبُو
عَاصِمٍ عَنْ
صَالِحِ بْنِ
رُومَانَ
عَنْ أَبِي
الزُّبَيْرِ
عَنْ جَابِرٍ
قَالَ كُنَّا
عَلَى عَهْدِ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
نَسْتَمْتِعُ
بِالْقُبْضَةِ
مِنْ
الطَّعَامِ
عَلَى
مَعْنَى
الْمُتْعَةِ
قَالَ أَبُو
دَاوُد
رَوَاهُ
ابْنُ جُرَيْجٍ
عَنْ أَبِي
الزُّبَيْرِ
عَنْ جَابِرٍ
عَلَى مَعْنَى
أَبِي
عَاصِمٍ
Cabir b. Abdullah
(r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre, Nebi (s.a.v.),
"Kim bir kadın'a
avuçları dolusu feavut veya hurma verirse (o kadınla evlenmek ona) helâl
olur." buyurmuştur.
Darekutnî, Sünen, III,
243; Beyhaki, es-Sünenü'l-kübrâ, VII, 238.
Ebû Dâvud dedi ki:
"Bu hadîsi, Abdurrahman b. Mehdi de Salih b. Rûman'dan (o da)
Eb'uz-Zübeyr'den (o da) Câbir'den mevkuf olarak rivayet etti. "
Yine bu hadîsi Ebû Âsim;
Salih b. Rumân'dan (o da) Eb'uz-Zübeyr’den (o da) Câbir'den rivayet etti.
(Câbir) dedi ki: "Biz Resûlullahı (s.a.v.) zamanında mut'a (nikâhı) olmak
üzere bir avuç buğday karşılığında (belli bir süre kadınlardan) faydalanırdık.
[Müslim, nikâh]
Ebû Dâvud dedi ki:
"Şu (önceki) hadîsi, Ebû Âsım'ın (rivayet ettiği hadîsin) manasına uygun
olarak İbn Cüreyc de Eb 'uz-Zübeyr vasıtasıyla Câbir'den rivayet etti.
İzah:
Bu hadîs-i şerîf,
mehrin az olması ile çok olması arasında bir
fark görmeyen ve
mehrin asgari mıkdarının tesbît
edilmediğini savunan cûmhûr-ı ulemânın delillerinden birini teşkil etmektedir.
Fakat mehrin asgân
mikdârının tesbit edilmiş olduğunu söyleyen Hanefi ulemâsına göre ise, bu
hadîs delîl olma niteliğinden uzaktır. Çünkü:
1. Hadîs şu özelliklerden
dolayı zayıftır:
a. Senedinde İshâk b.
Cibril vardır. Zehebî bu râvînin zayıf olduğunu söylemektedir.
b. Senedinde geçen Musa
b. Müslim'in esâs ismi Salih b. Rumân'dır. Bu zâtın kimliği meçhuldür.
c. Bu hadîsin diğer
râvîsi Ebu'z-Zübeyr ise, Câbir'den naklettiği hadislerde! tedlîs yapmakla
meşhurdur. Semâ yoluyla ve İbn Sa'd vasıtasıyla ot rivayet ettiği hadislerin
dışındaki rivayetlerine itibar edilemez.
2. Aslında mehirden hiç
bahsetmeden nikahlanan kadın bile nikâhlandığı kimseye helâl olur. Hele kadına
bu hadîs-i şerifte anlatıldığı şekilde çok az bile olsa, biraz mehir verince o
kadının nikâhlısına helâl olacağından şüphe edilemez. Ancak daha sonra bu
mehrin en az on dirheme tamamlanması gerekir. Bu hadîs-i şerifte Resûl-i Ekrem
devrinde on dirhemden daha az mehir verilerek kadınlarla evlenildiğine en
bahsedilmesi, söz konusu mehirlerin daha sonra on dirheme tamamlanmadığı
anlamına gelmez. Bizim yanımızda bu mehirlerin on dirheme tamamlandığına dâir
deliller mevcuttur.[Kasanî, Bedayi'u-s sanayi', II, 276.] Biz Hanefî ulemâsının
delillerini 2109 numaralı hadîsin şerhinde açıkladık.
Musannif Ebû Dâvud bu
hadîsin sonuna ilâve ettiği birinci ta'lik ile hadîsin sened kısmında geçen
Müslim b. Rûmân'ın esâs isminin Salih b. Rumân olduğunu ve hadîsin de merfü'
değil, mevkuf olduğunu ifâde etmek istiyor. İkinci ta'İikle de bu iddiasını
te'yîd ve isbât ediyor. Üçüncü ta'likten maksadı ise ikinci ta'likte kadınlara
verildiğinden bahsedilen bir avuç buğdayın, mut'a nikâhı karşılığında verilen bir
kıymet olduğunu ifâde etmektedir. Buradan şu da anlaşılıyor ki, mevzûmuzu
teşkîl eden Câbir hadîsiyle birinci ta'lik nikâh karşılığında verilen mehirle
ilgilidir. İkinci ve üçüncü ta'lîkler ise mut'a nikâhı karşılığında verilen
kıymetle ilgilidir.